30 Mayıs 2011 Pazartesi

İNANCIMIZLA İLGİLİ BİR ŞEYLER YAPMAMIZ GEREKMEZ Mİ?

İNANCIMIZLA İLGİLİ BİR ŞEYLER YAPMAMIZ GEREKMEZ Mİ?

Sorusuna, hepimiz elbette gerekir diyeceğiz. O halde  İSLAMDA AYRIŞMA MI, VAHDET Mİ GEREKLİ? Sorusunu biraz düşünsek hata etmiş olur muyuz? Dedikten sonra Bu soruya hemen hemen her müslümanın  “bütünleşme” diyeceği varsayıyorum.

Ancak bunu kabullenenlerin birçoğu, ama lakin gibi kelimelerle daha önce teferruat olarak nitelendirdiği söylemlerini, meselenin merkezine oturtarak nerede bütünlenileceği ile ilgili vereceği adres,  bulunduğu yeri   gösterdikleri için bu işin olmadığı kanaatindeyim.

       Bu anlayış sayesinde bütünleşmeye yönelik caba her defasında daha ilk adımda sonuçsuz kalmaya mahkûm edilirken, bunun vebalinin de her Müslümanın  sorumluluğu oranınca çekmeye mahkum olacağını düşünüyorum. Bu sorumluluktan kurtulmak için bir adım atmaya yönelsek acaba bu yoldu hata eder miyiz? Sorusunun cevabı ise, Tabii bu da mümkün. Çünkü hata kul içindir. Ancak amaç doğruysa hatalıda olsa bir mesafe alabiliriz.
Vahdeti sağlamada önümüze cıkan engellerin büyük bir çoğunun kendimizde olduğuna inanıyorum.
       Akıllı insan için bilgiye ulaşımın en kolay olduğu günümüzde meseleye biraz daha Allah’ın bak dediği yerden bakmayı bilmiyor muyuz akletmiyormuyuz?
       Hala inanç konusunda neden birilerini kendimiz yerine düşündürüyoruz?
       İnancın hayatımızdaki yeri tembelliğe terk edilecek kadar önemsiz midir?
       İnananlar arasında birleşmeye yönelik bir adım atılamıyorsa bu inananların aklını kullanmadığını göstermez mi?
       Aklını kullanmayanlara islamın bakış acısı bilinmez mi?
       İnancın temel felsefesinden birisi inananlarını birlikteliğe götürmek değil midir?
       Bizlerin bulunduğu anlayış İslam inancının temel felsefesine ters bir noktada  ise o zaman doğru bir noktaya yönelmek için neyi bekleriz?
        Tabi ki kimse kendini yanlış bir noktada görmüyor. Herkes bulunduğu noktadan o kadar emin ki bunu ispatlayacak yüzlerce argumanları var. Bunların çoğu üretilmiş ve hala da üretiliyor.  Üstelik bu argumanlara başkalarının nasıl inanmadığına da şaşılır!
İyi güzel de, her grubun doğruları bir birinden farklıysa ve her birinin bunu ispatlayacak delilleri varsa, bu bir tezat değil midir?  Akıl burada durmaz mı?
Evet bir akıl durması yaşadığımız gerçek.  Gittikçe de batıyoruz. Bu tür soru ve sorunları çoğalttıkça batmaya da devam edeceğiz.
       Acaba islamda mı bir sorun var? Öyle ya eğer bizde bir sorun yoksa ki bundan hepimiz eminiz o zaman İslama bir bakalım dendiğinde,
Hemen hoplar ve “Hâşâ” deriz
Bu nokta inanıyorum ki hepimizin en hassas noktasıdır. Evet dostlar aslında sorun islamda değil, sorun biz ve etkilendiğimiz her neyse onda.
       Bir sorun görünüyorsa çözüm de düşünülmeli değil mi?
       Her şeyde aynı olmak zaten mümkün değil. Gerekli de değil ancak, ayrışmayı tetikleyen yapıların çok da iyi niyetli olmadığını gaflet ya da en azından cehalet içinde olduğunu kabullenmek gerek. Yoksa yine bu yapılar masum inanç sahiplerine bir adım attırmazlar. Tekellerinde varsaydıkları İslam anlayışında; her şeyi iyi anladıklarını, en doğruyu kendileri yaptıklarını, İslamı en güzel yaşadıklarına öylesine inanmışlardır ki bunun tersini düşünmek olası değil.
 İçe dönük olarak dile getirdikleri fakat dışarı sızdırmak istemedikleri büyük kusurlarını hafifletmek için tevil yolu ararken, başkalarında gördükleri ya da görmek istedikleri küçük kusurları abartarak başkalarının olumsuzlukları üzerine kurdukları bir İslam anlayışı dillerinde ve gönüllerinde.  Ötekileştirdikleri grupların yanlışlarına kilitlenmiş başka gerçeğe kapalı bir taraftarlık anlayışı etraflarında.  Böylesi kapalı bir toplumun uygulamasında Kuran okunur anlamını anlamaya gerek duyulmaz. Anlamaya kalkana farklı bakılır, Hadis sünnet denir kaynağına inilmez günü birlik kulaktan dolma rivayetlerle yetinilir.  Görüşlerine delil olarak ileri sürdüğü hadislerin hangi ortamda ve niçin söylendiğiyle ilgili malumat sahibi değil. Gruplarını bir arada tutmak için önder yada imam adına uydurulan hikâyeleri öğrenmek yaymak dini bilme olarak nitelendirilir.  İslama bütünden değil de mevzi bakma sonucu herkes kendi düşüncesine deliller üretir hale gelmiş. Bu hususla ilgili gerçekler o kadar çok ki.. belki kitap olur. Ama hakikat bu!
       Sonuçta İslamı sevme  konusundan zerre kadar şüphe duyulmaması gereken bu insanlar, ne gariptir ki islamın özünden gittikçe uzaklaştıklarının farkında bile değiller.
      Böyle bir soruna inanan kardeşlerimiz kavga etmeden küfür etmeden kendi grubundan uzaklaşmadan, kabahati kimsede aramadan hem kendine hem grubuna hem diğer inananlara katkı sağlamak için öneriler getiremez mi?
       Mesela nerede birleşmeli sorusuna
Önce tevhit inancında deriz elbet. Ancak bu hepimizin birleştiği nokta zaten.
Ya sonra “ İslam Ahlakında”  Bunu da hepimiz kabulleniriz elbet. Ancak bu uygulaması pek olmayan bir kabuldür. Çünkü inandığımız bir şeyi savunurken İslam ahlakına uygun davranıp davranmadığımıza pek bakmayız.
Neden acaba !.. ?
O zaman “İslam Ahlakı” başlığı altında, sahabeden, Allah dostlarından, büyük alimlerden çarpıcı iyi örneklerle buna katkı sağlamaya ne dersiniz?

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder