19 Ağustos 2010 Perşembe

ŞİİLİĞİ OLUŞTULAR ŞİACILARIN KUR'ANA BAKIŞI

 Tarihi sürecte Şiilerin Hz. Kuran ile alakalı görüşlerinin birden çok boyutu vardır. Bunlardan birincisi



Emevi devrinde yaşıyan ve Emevi yönetiminden memnun olmayan bazı bilginler her ne kadar siyasi iktidara boyun eğmiş görünseler de gönülden ona karşı kırgın ve Ali soyuna bağlı idiler. Siyaseten başa çıkamadıkları emevi hanedanına karşı bir şekilde karşı koymak istediler. İktidara karşı nefret ve diğer tarafa duyulan sevginin verdiği heyecan, bu kişileri Ali’nin ve Ali soyunun halifeliğine dair Kur'i'ın'da İşaretler aramaya yöneltti. Böylece Kur'an'da delil bulma çalışmaları ve Şia eğilimine göre tefsiri başladı. , Mevcut yönetime karşı aşırı nefretin göz karartıcı etkisi ve araya sızan münafıkların olumsuz rolleriyle şia arasında tefsire dair çok asılsız ve akla mantığa aykırı haberleri görmek mümkündür.


İkincisi, ortaya koydukları inanç akidelerini tevsir yöntemi ile mevcut Kuran’da istedikleri boyutda isbat edemeyen radikallerin kuranda ilave ve cıkartmalar olduğu şeklinde yüzlerce iddiaları kendi kaynaklarında görülmektedir. Kimi zaman bu iddialarını dışarıya karşı saklamış olsalarda kendi içlerinde bunu dillendirmeleri yetmemiş, neticede bazı şii âlimleri Kuran la ilgili bütün tereddütlerini belirli kaynaklarda toplamışlardır. Bu haberlerin inanılması için de, hep bir imamın ağzından söyletirilmiştir.


Bunların dışında İmamiyye Kur'an'ın zahir ve batın manası bulunduğuna işaret ederek bu konuda aşırı tevillere gider, çelişik düşünceler ileri sürer. Onlara göre Allah Kur'an'ın zahirini tevhid, nübüvvet ve risalete çağırmaya; batınını da imam'et, velayet ve buna bağlı şeylere çağırmaya has kılmıştır(aı-Tefs!r va'I-MlIfessirulı, II. 28 ) Aynı ayetin biribirine zıd çeşitli tevilleri olabilir. Hatta bir ayetin başı bir şey, sonu da başka bir şey hakkında inmiş olabilir. Kur'an'ın her devre mahsus manası vardır. Zamanın değişmesiyle Kur'an'ın manası tazelenir.


Zira batın, batının batını; zahir, zahirin zahiri vardır (as-Safi, s. 17 )


Verilen manalar birbirinden ne kadar uzak olursa olsun, imamiyye bu iki mana arasında mutlaka bir irtibat kurmağa çalışır. Kur'an'ın hem zahir, hem de batın manası yalnız Ehli Beytten gelir. Ehli Beyt Kur'an'ın iki manasını da bilirler. Başkaları ise değil batını, zahirin bile birçoğunu bilmezler. Ehli Beytten gelen manayı, anlaşılmasa dahi kabul etmek gerekir. Ehli Beyti seven, İlmini onlardan alan kimsenin de tefsiri kabul edilir. Çünkü o kimse Ehli Beytten bir ferd haline gelmiş gibidir. Peygamber (a.): "Selman bizdendir" demiştirı. Zahir ve batm mana hususunda imarniyye, sufiyye ile aynı görüştedir.


Ancak sufiyyeye göre batm manayı anlayan rasih bilginler, insan-ı kâmil; imamiyyeye göre de imamlar ve onlardan feyz alan kişilerdirı(as-Safi, s. 20)


İmamiyye, Kur'an'daki bütün medh-ü sena ayetlerinin, imamlar ve onları sevenler hakkında; bütün kötüleme ve azarlama ayetlerinin de imamların muhalifleri ve düşmanları hakkında nazil olduğunu kabul etmektedirler. Hatta Hz. Ali'nin ağzından söyletilen bir rivayete göre Kur'an'ın üçte hiri Ali ile, üçte biri onların düşmanları, üşte biri de farzlar ve hükümler hakkında inmiştir. Fakat Muhammed ibn al-Murtaza gibi ciddi bilginler, ayetlerin manasını böylesine daraItmanın karşısındadırlar İmarniyyeye göre Allah'ın kendisinden çoğul zamiriyle (biz) şeklinde bahsedişinin nedeni, peygamberi ve imamları da kendi nefsine katmış olmasıdır. Bazan da bu çoğul zamiriyle yalnız imamlar kasdedilmiştir. Kendi akidelerini doğrulamaya yönelik oluşturdukları tefsir ve meallerinin çoğunda sahabe düşmanlığı görümmektedir. Kısacası Şiiler, kaynağını Kurandan ve sünnetden almadan oluşturdukları inanc ve akidelerine inandırıcılığı sağlamak adına hadisler uydurmuş Kuranı amacları doğrultusunda yorumlamaktan çekinmemişlerdir.


Artık şia elinde tefsir o hale gelmiştir ki, Kur'an, sanki sadece Ali ve soyunun velayetini desteklemek için gelmiş bir şii kitabı hüviyetine dönüştürülmüştür. İmamiyyeye göre Kur'an'ın gerçek tcfsirini yalnız imamlar bilirler, yalnız onlardan gelen tefsir rivayetleri makbuldür. Zira bütün peygamberlerin ilmi Ali'de ve ondan sonra gelen imamlarda toplanmıştır. Allah, bütün peygamberlerin ilmini (al-Kafi I. 223) Hz. Muhammed'de, onun ilmini de Hz. Ali'de topladığı için Ali öteki peygamberlerden bilgilidir. Kuleyni'nin, al-Kafi'de Suleym ibn Kays yoliyle Hz. Ali'den rivayet ettiği bir hadise göre Hz. Peygamber, inen her ayeti, Ali'ye okutur, yazdırırmış, Hz. Ali kendi eliyle ayetin kendisini, Hz. Peygamberin öğrettiği biçimde te'vilini, tefsirini, nasihini, mensuhunu, muhkemini, müteşabihini yazmış. Sonra peygamber, unutmasın diye Ali'ye dua etmiş. Artık ondan sonra Ali, öğrendiği şeylerden bir harf dahi unutmamış(al-kafi . 64; as Safi, S.ll


Kur'i'ın'ın tcfsirini ancak kur'an'ın evlerinde indiği kimseler bilirler. Bunlar da Peygamber'in Ehli Beytidir. Onların evinden çıkmayan bilgiye güvenilmez. Muhammed Ebu Zehra'nın kaydettiklerine göre : "El-Kuleyni'nin anlattığına göre Ebu Bekr Sıddık'ın torunu olan Ca'fer'i Sadık, Kur'an-ı Kerim'de bazı eksiklikler bulunduğunu söylermiş. Kur'an'daki bütün "Al-i Muhammed" kelimeleri kaldırılmış; mesela, "Ey Peygamber, Rabbinden sana indirilenleri tebliğ et; eğer yapmazsan O'nun elçiliğini teblig etmemiş olursun." ayetindeki "Rabbından" kelimesinden sonra gelen "Ali" kelimesi kaldırılmış. "O zulmedenler, yakında hangi inkılâp ile sarsılacaklarını bilecekler" ayetindeki "Zulmedenler" kelimesinden sonra ve "Hangi" kelimesinden önce yer alan "Ali Muhammed" sözü kaldırılmış. Keza, "Gerçekten kafir olan ve zulmedenleri Allah asla yarlığamıyacaktır" ayetindeki "zulmedenler" kelimesinden sonra gelen "Al-i Muhammed" sözü kaldırılmıştır!. Kuleyni bu sözleri Ca'rfer-i Sadık'a isnad etmiştir.


Kur'an tefsiri hakkında Ehli Beytten çok rivayetler gelmiştir. Ancak bunlar, soranların durumuna ve anlayışına, imamların dindeki irşad metodlarına göre değişiktir. Düşmanlardan gizlenme (takiyye) amaciyle birçok sorunlar köşelerde gizli kalmıştır.

Şiilerin ve şiacıların kuran bakış tarzları ve anlayışlarına fazla yorum getirmeden sadece kendi kaynaklarından dip not vererek tamamını olmasa bile hiç değilse bir kısımı burada vermenin faydalı olacağı kanattindeyim.


Siilerin, Şu anda ellerindeki kuran mevcut kuran olmasına rağmen tasnifini değiştirmişlerdir. Ayrıca düşüncelerinin arka planında, mevcut Kuran’ın bazı kısımlarının uydurulmus, bazı kısımlarıda tahrif edilmis olduğuna inancı vardır. Hakiki Kuran ın gayıpdaki imam ile beraber ortaya cıkacağına inanırlar. Takiyye yaparak bu düşüncelerini dışarıya pek seslendirmek istemezlerse de, bu inançları en muteber saydıkları birçok hadis kitapları ve en değerli ilim adamlarının kuran tefsirlerinde mevcuttur. Bunun sayısı o kadar çoktur ki bu tereddütlerin hepsini buraya almaya kalkışsak sanırım onlarca sayfa buna yetmez.


İlk İmamiyye Tefsirlerinde Kur'an'ın Tahrif Edildiği Üzerinde Durulur: İlk şia kitaplarında Kur'an'ın tahrif edildiği hakkında birçok tutarsız, mantık dışı rivayetler ortaya atılmıştır. Onlara göre guya Ali ve soyunu öven, onların düşmanları olan öteki sahabileri yeren birçok Kur'an ayetleri Kur'an'dan çıkartılmıştır.


Allah'ın Resulü vefat edince Hz. Fatıma çok ağlarmış, onu teselli etmek için Allah bir melek göndermiş. Melek onunla konuşuyormuş. Hz. Fatıma bunu Ali'ye şikâyet etmiş, Ali demiş ki:


— Meleğin geldiğini hissedince bana söyle. Nihayet Fatıma meleğin geldiğini Ali'ye söylemiş. Emiru'l-mü'minin (Ali), melekten duyduğu her sözü yazmış. İşte o sözlerden bir mushaf meydana gelmiş. Yalnız bu mushafta helal ve harama dair bir şey yokmuş da gelecekte vukubulacak olaylar varmış (al-kafi , i. 241 )


al-Ayyaşı'nin kaydettiği bir rivayete göre de Osman'ın yanından çıkan Abdullah İbn Amr yolda Emıru'l-mü'minin Ali’ye rastladı:


Ya Ali, dedi, bu gece bir iş üzerinde çalıştık, umarız ki Allah o sayede ümmeti sağlamalaştırır. Emiru'l-mü'minın:


— Evet, dedi, çalıştığınız işi biliyorum: Dokuzyüz harfi tahrif ettiniz, değiştirdiniz, tebdil ettiniz: Üçyüzünü tahrif ettiniz, üçyüzünü değiştirdiniz, üçyüzünü de t'ebdil ettiniz(al ..Ayyaşi, Ehu'u-Kasr Muhnmıne,l ilm IItes'uıl, KitalJll'1 T"fslr, al-Hac as-Scyy;'! Haşim ar-Hasııli aI..Muhaıııiıi neşri, Çıi"hane-i Ilıniyye, i. 48. ).


“Bu tür rivayetler de hep Muhammed Bakır'a veya Ca'fer-i Sadık'a atfedilir.


Onlardan öteye giden bir sened yoktur. Bu imamlar da böyle mantıksız sözler söylemekten münezzehtir. Çünkü bu sözlerin hiçbir ilmi değeri yoktur. Birinci rivayette Hz. AIi'.nin topladığı asıl Kur'an'ı bir defacık gösterip hemen sakladığı anlatılmaktadır. Hz. Ali gibi kahraman bir insan, nasıl olur da Kur'an'ın tahrif edildiğini gördüğü halde kendi Kur'an'ını saklar, asıl Kur'an'ı ortaya çıkarmak için çaba göstermez, hâşâ muharref Kur'an'ın yayılmasına boyun eğer? Özellikle dört yıl bizzat halifelik yapmış, müslümanlara hakim olmuştur. Bu dört yıl içinde neden kendinde bulunan asıl Kur'an'ı çıkarıp yaymamıştır? Sonra Fatıma'ya teselli için melek gelmişse Fatıma’nın bundan sevinmesi lazımgelirken neden Hz. All'ye şikâyet eder? Fatıma'yı teselli için gelen melek, Fatıma evladının başına gelecek hazin olayları söyleyip de onu büsbütün üzüntüye sokup yüreğini dağlar mı? Öc almaya mı geldi bu melek? Melek ruhanı bir varlıktır, konuşması da ruhanıdir. Onun Fatıma ile konuşmasını, Hz. Ali nasıl duyar? İslamı savunmak için canlarını vermeğe her zaman hazır olan muhacirin ve ensarın ne kötülükleri varmış da Ebubekir, Ali'nin mushafını


açar açmaz hemen muhacirin ve ensarın kötülüklerini anlatan ayetlerle Karşılaşmış? Âlemlere rahmet ve insanları ıslah için gelen Allah kelamı, insanları rüsvay etmek için tutup şahısların kötülüklerini mi sayacak? Nasılolur da Ali'nin o kadar üzerine titreyip sakladığı bu gizli mushaftan, ashabın kötülüklerini anlatan bir ayet dahi kalmaz?” (Süleyman Ateş imamiye Şiası)


Bazı şia kitaplarına göre Osman mushafında 73 ayet olan Ahzah suresi, aslında 296 ayeti ihtiva ediyordu. Bugün 64 ayet olan Nur surcsi, önce 100 ayetten fazla idi. 99 ayet olan Hicr Suresi, 190 ayct idi. Sadık'a yakıştırılan al-Kiifideki ifadcye. göre Kur'an Muhammed'e on yedi bin ayet olarak inmiştir. Elimizde sadece 6263 ayet vardır. Gerisi Ali'nin emrettiği şekilde Ehli Beyt yanında saklıdır. Fakat al-Kilfi'ye göre hu saklı mushaf, son imamla birlikte kayholmuştur. Kaim, bu mushafı ortaya çıkaracaktır.


Şiiler eksik dedikleri bu Kur'an'a ilave edecek tek ayet dahi bulamadıklarından tam Kur'ian'ı ileride kalkacak imanlın ortaya çıkacağını ileri sürmekle güçlükten kurtulmağa şalışmışlardır. Yalnız son zamanda Hindistan'ın Bankipor şehri kütüphanesinde iki apokrif (uydurma) sure bulunmuştur. Bunlardan biri İki Nur Suresi (41 ayet), diğeri Veliye Suresi (7 ayet) adını taşımaktadır. Bunlar Ali ve imamların velayetlerini teyidetmekte, aynı zamnda birçok mezhebi tefsirleri içine almaktadır.


Son asırların mahsulü olduğu kesin olan bu apokrif sureleri şiiler de kabul etmemekte, fakat tahrif hakkındaki efsanevi rivayetleri yazmaktan geri durmamaktadırlar. Neler Tahrif Edilmiş?


Lem Yekfın Suresi, Kureyşten yetmiş kişinin neserleriyle birlikte ismini içine alıyordu. Ahzab Suresi, En'am Suresi gibi; ondan Ehli Beytin faziletlerini çıkardılar. Velayet Suresi tamamen çıkarıldı! Birçok yerlerden Ali'nin ismi, Birkaç yerden Muhammed ismi, bazı yerlerden münafıkların isimleri çıkarılmış.

Şianın büyük muhaddisleri el-Kuleyni, el-Kafi adlı eserinde, Hisam b. Salim’den, Ebu Abdillah’ın su sözünü nakleder: “Cebrail’in Hz. Muhammed’e getirdigi Kuran, 17.000 ayettir”. Derken şii müfessir Ebu Ali et-Tabersi, Mecmaul Beyan c.10 s.406 Dehr suresinin bir ayetinin tefsirinde “Kuran ayetlerinin toplamı 6236’dır” olduğunu beyan eder.

Kuleyni el-Kafi’de c. 1, s. 339-341 da “Ebu Basir’den ettiği rivayetinde “Ebu Abdillah’ın yanına geldim ve ona canım sana feda olsun, sana bir mesele sormak istiyorum, burada sözümü duyabilecek senden baska herhangi bir kimse var mı? Dedim. Ebu Abdillah kendisi ile diger oda arasındaki perdeyi kaldırdı, oraya baktı ve sonra söyle dedi: Ne istiyorsan sor! Bunun üzerine, taraftarların, Resulullah, Ali’ye bin ayrı kapıya açılan bir kapı ögrettigindne bahsediyorlar, ne dersin, dedim. Ebu Abdillah,


Resulullah’ın Ali’ye her kapısı bin kapıya açılan, bin kapı ögrettigini, söyledi. Ben de, Allah’a yemin ederim ki, bu ilimdir dedim. Ebu Abdillah, bir süre yere bakarak düsündü ve sonra, evet bu ilimdir; fakat senin bildigin gibi bir ilim degildir, dedi ve söyle devam etti: Ey Muhammed, “ el-Camia “ bizim yanımızdadır; sen onun ne oldugunu bilirmisin? Diye sordu. Ben de, canım sana feda olsun, “ el-Camia” nedir? Dedim. Ebu Abdillah, söyle dedi: O, boyu resulullah’ın karışı ile yetmis karıs olan, Resulullah tarafından parça parça yazdırılan, Hz.Ali’nin sag eli ile yazdıgı, İçersinden yaralama diyetine kadar, helal ve haramla ilgili insanların ihtiyaç duydugu her seyin bulundugu bir sahifedir. Eliyle bana dokunarak, hazır mısın, ey Ebu Muhammed, dedi. Ben de canım sana feda olsun, ben seninleyim istedigini yap, dedim. Ebu Abdillah, eliyle bana dürterek “bu bir diyettir” dedi. Bunu söylerken öfkelenmis gibiydi. Ben, Allah’a yemin olsun ki, bu ilimdir, dedim. Ebu Abdillah, bu ilimdir; fakat senin bildigin gibi bir ilim degildir, dedi. Bir müddet sustuktan sonra, “Cifr” bizdedir; sen “Cifr” in ne oldugunu bilirmisin? Dedi. Cifr nedir? Diye


sordugumda: O Âdemden itibaren, bütün nebilerin ve vasilerinin ilminin,


aynı sekilde ) İsrail Ogullarından gelmis geçmis bütün ulemanın ilminin


bulundugu bir kaptır, dedi. Ben, iste ilim budur, dedigimde, o, evet ilimdir;


Fakat senin bildigin ilimlerden degildir, dedi. Ebu Abdillah, bir süre sustuktan sonra, “Fatıma’nın Mushafı” da bizdedir; sen Fatıma’nın Mushafını bilirmisin? Dedi. Ben de, Fatıma’nın Mushafı’nın ne oldugunu sordum, söyle cevap verdi: O, sizin elinizde bulunan Kuran’dan üç defa daha büyüktür ve ondan sizdekinden bir harf dahi yoktur, dedi.”

Sîanın muhaddisleri Kur’an’da tahrif olduğu konusunda söz birliği etmiş gibidir.


Nitekim en-Nurî et-Tabersî bu konuda müstakil bir kitap yazarak Kur’an’ın tahrif oldugunu isbât etmeye çalışmıştır. Te’lif ettigi kitabının adını da Faslu’l-Hitâb Fî İsbâti Tahrifi Kitâbi Rabbi’l-Erbâb koymustur. Huseyn b. Muhammed Taki en-Nurî et-Tabersî. Necef ulemasının büyüklerindendir, Caferîler diğer adlarıyla Siîler bu adama çok saygı duyar ve yüceltirlerdi. Öyle ki 1320 yılında vefat edince onu Necef’de kendilerince mukaddes saydıkları el-Meshed el-Murtazavî binasında Sultan Nâsır lidinillah’ın kızı Banu el-Uzma’nın odasına defnetmislerdir. Bu Siî âlim Ali’ye nisbet ettikleri uydurma kabrin yanında kitabını kaleme almıs ve bu kitabında kendinden önce geçmis Caferî/Siî âlimlerin Kur’an’ın tahrif oldugu yönündeki kanaatlerini, imamlarının sözlerini bir araya getirmistir.

Sia’nın seçkin müfessirlerinden olan meshur es-Seyh Muhsin el-Kasi, Ebu Cafer’in “Allah’ın Kitabın’da, bir fazlalık ve noksanlık olmasaydı, bize verilen hakkımız gizlenmezdi; Kaimimiz (el-Mehdi) ortaya çıktıgı zaman, Kuran onu dogrulardı” dedigini nakleder.( Muhsin el-Kasi, Es-Safi 6. Mukaddime s.10)


Bir hadislerinde


Hz. Peygamber, hasta döşeğinde yatarken Hz. Ali'ye:


— Ali, dedi, Kur'an döşeğimin altında sayfalar, ipek ve varaklar üzerinde bulunmaktadır. Onları alın, toplayın; yahudilerin Tevrat'ı zayi ettikleri gibi siz de Kur'an'ı zayi etmeyin.


Ali gidip Kur'an'ı sarı hir örtü içine doldurdu evine götürüp üzerine mühür vurdu, "Bunu derleyip bir araya getirmedikçe abamı giymiyeceğim" dedi. Kapısına biri gelse, onu karşılamak için abasız çıkardı. Nihayet Kur'an'ı derledi. Derledikten sonra insanlara çıkardı:


— İşte Allah'ın kitabı, onu Allah'ın Muhammed'e indirdiği biçimde iki kapak arasına topladım, dedi.


— Bizim yanımızda Kur'an'ı içinde toplayan bir mushaf var, bizim senin derlediğine ihtiyacımız yok dediler.


— Vallahi, dedi, benden günah gitti. Bundan sonra onu bir daha göremezsiniz, ben size haber vereyim dedim.


Şia kitaplarında bulunan acaip bir rivayete göre de Ali, Kur'an'ı derleyince Ebubekir'e getirmiş. Ehubekir açınca içinde ashabın rezaletIerlerini anlatan ayetleri görmüş. Hemen orada bulunan Ömer atılmış:


Ya Ali, demiş, götür onu bizim ona ihtiyacımız yok.


Ali de mushafı alıp dönmüş. Sonra Ömer, Zeyd ibn Sabit'i getirtip:


— Ali bir Kur'an getirdi, içinde muhacirlerin ve ensarın kötülükleri anlatılmaktadır. Sen bize bir Kur'an derle, muhacir ve ensarın kötülüklerini anlatan yerleri çıkar, demiş. Kur'an okuyucusu olan Zeyd de:


— Peki ama, demiş ya ben bu Kur'an'ı derledikten sonra Ali de kendi derlediği ni çıkarırsa yaptığım boşa gitmez mi?


Ömer hu işe çare düşünmüş, Ali'yi öldürtmekten başka çare bulamamış,


Halid ibn al-Velid eliyle Ali'yi öldürtmeğe yeltenmişse de başaramamış.


Ömer kendisi halife olunca Ali'den mushafını istemiş, Ali vermemiş:


Hayır, demiş, ben onu size getirdim ki biz hilmiyorduk, bize getirip göstermedin demiyesiniz. Benim yanımda bulunan Kur'an'ı Yalnız temizler ve evladımdan vasiler tutabilirler.


Ömer bunun ortaya çıkacağı hir zaman olup olmadığını sormuş.
Ali:
— Evladımdan, kaim olan (şianın gayıp saydığı onikinci imam) kalkarsa onu ortaya çıkarır, insanlar onu ezberler, sünet onunla cereyan eder demiş'. (al-kafi , i. 239 )


Yine buna çok benzeyen bir başka hadisleri


Yine şii ulularından Tabersi’nin bütün şilerce itimad ettikleri Sii muhaddis “el-İhticac” adlı kitabında, söyle der: “Ebu Zer’den gelen bir rivayete göre, Resulullah sav.vefat ettiginde, Hz. Ali Kuran’ı topladı ve onu Ensar ve Muhacirlerine getirdi. Resulullah’ın kendisine vasiyet ettigi üzere onu, ashaba arz etti. Hz. Ebu Bekir onu açınca, açtıgı ilk sahifede ashabı kötüleyen ayetlerle karşılaştı. Bunun üzerine Hz.Ömer ayaga kalktı ve ey Ali, bunu al, götür, bizim ona ihtiyacımız yok, dedi. Bunun üzerine Ali, topladıgı Kuran’ı aldı ve oradan uzaklastı. Sonra kura olan Zeyd b. Sabit oraya geldi. Hz. Ömer ona, Ali bize içersinde Muhacir ve Ensar’ı kötüleyen ayetlerin bulundugu bir Kuran getirdi. Biz, bir Kuran telif etmeyi ve onda Muhacir ve Ensar’ı kötüleyen ne Varsa çıkarmayı düsünüyoruz, dedi. Bu teklifi kabul eden Zeyd, eger ben istediginiz sekilde Kuran’ı yazıp bitirirsem, Ali de kendi telif ettigi Kuran’ı ortaya çıkarsa, yaptıgımız her sey bosa gitmis olmaz mı? Dedi. Ömer, buna çare nedir? diye sordu. Zeyd, siz bunun çaresini benden daha iyi bilirsiniz dedi. Ömer, onu öldürmek ve ondan kurtulmaktan baska çare yoktur dedi ve Halid b. El-Velid’e, onu öldürmesini emretti; fakat Halid buna muktedir olamadı. Ömer halife olunca, onlar, kendilerinde bulunanla degistirmek için Ali’den elindeki Kuran’ı getirmesini istediler. Ömer, ey Ebul Hasan, Ebu Bekir’e getirdigin Kuran’ı getirirsen, onun üzerinde ittifak edebiliriz dedi. Ali de, maalesef bu mümkün degil, ben onu Ebu Bekir’e, aleyhinize delil olması, kıyamet gününde “Bizim bundan haberimiz yoktu” (Araf 7/172) veya onu bize getirmedin, dememeniz için getirdim; benim Yanımda bulunan Kuran’a ancak temiz olan kimseler ve soyumdan gelecek olan vasiler el sürebilir, dedi. Bunun üzerine Ömer, onun açıga çıkarılması için belli bir zaman varmıdır? Dedi. Ali de, evet, evladımdan, Kaim olan kisi(şianın gayıp saydığı onikinci imam) ortaya çıktıgında, onu açıklar ve insanları ona yöneltir, dedi (et-Tabersi, el-İhticac, s.70 -) al-Kuleyni, Ebu Abdilah'a bir söz atfeder. Uydurma olduğu açıkça belli olan bu uzun söze göre guya Hz. Peygamber, Ali'ye bin kapı öğretmiş ki her kapıdan bin kapı açılırmış. Ali evladında al-Cami' denilen, Hz. Peygamber'in arşıniyle yetmiş arşın uzunluğunda, Hz. Peygamber tarafından Ali'ye yazdırılmış bir sahife varmış. Bu sahifede helal, haram ve insanların muhtac olduğu her şey yazılı imiş. Bir de Hz. Fatıma'nın mushafı varmış ki bugünkü mushafın üç misli büyüklüğünde imiş ve onda bugünkü mushaftan tek kelime dahi yokmuş
"Fasl-ul-Hıtab fi ispati Tahrifi Kitab-i Rabbil Erbab" (Rabler Rabbinin Kitabını Tahrifi ispatta Son Söz) isimli kitabı telif etmistir. Bu kitapta çesitli asırlarda yasamıs şia ulema ve müçtehidlerinin Kur'an-ı Kerim'in eksiltildigine, bazı ayetlerin çıkarılıp bazı ilaveler yapıldıgına dair yüzlerce nass ve delillerini zikretmistir. Bu kitap İran'da basıldıgında gürültü koparmıştır. Çünkü onlar Kur'an hakkındaki bu süpheye düsürücü inançlarının kendi üst tabakalarında ve muteber kitaplarında dagınık olarak kalmasını istiyorlardı. Bu inançlarını ortaya koyan delilerin bir kitapta toplanıp binlerce basılarak hasımlarının eline geçmesini ve aleyhlerinde delil olmasını istemiyorlardı. Sia ileri gelenleri bu düşüncelerini açıklayınca müellif ölmeden iki sene önce kitabını müdafaa için bir reddiye kitap daha yazdı ve "Reddu Ba'zı s-Sübuhat an Fasl-ıl-Hıtab fi ispatı Tahrifi Kitabı Rabbil-Erbab" (Rabbler Rabbinin Kitabını Tahrifi ispatta Son Söz Kitabı Üzerindeki Süphelerin Bazılarına Cevap) diye isimlendirdi. Bu Kur'an'ın muhraref oldugunu ispat eden çalısmasına mükâfat olarak onu Necef'deki (kendilerince) mukaddes mekâna defnettiler Bu Necefli âlimin Kur'an'da noksanlık oldugunu beyanlarından birisi "Velayet Süresi" ismini verdikleri surenin Kur'an'da bulunmamasıdır. Bu surede Hz Ali'nin velayeti zikredilmektedir." Sayfa: 180. Kurandan çıkartıldığını iddia ettikleri sure yine kitaplarında mevcuttur.
Muhsin Fani EI Kesmiri'nin farsça yazdıgı "Debistan Mezahib" isimli kitabında da vardır Bu kitap İran'da defaatla basılmıstır. Bu uydurma(Velayet ) sureyi Müstesrik Noldke "Tarihul-Masahıf" isimli kitabında (cilt: 2. Sh: 102) Debistan Mezahib'den nakletmistir Ve EI-Asyaviyye el-Fransiyye gazetesi de 1342 senesinde 431-439 sayılarında nesretmistir.


Şia'nın Buhari'si EI-Kâfi (1278 İran baskı sh 54) de iki sarih nass vardır. Söyle:


"Cabir El-Ca'fi'nin söyle dedigi rivayet olunur: Ebu Cafer (Aleyhisselam)'ı söyle derken isittim: Kur’an’ın indirildigi sekilde toplandıgını yalancılardan başkası iddia etmemistir onu indirildigi gibi Ali b. ebi talib ve ondan sonraki imamlardan baskası hıfzedip toplamamıstır."
“ (El Kafi, 1381 Baskı Sh. 238, Sh 1278 Iran baskısı sayfa 57de) "Ebu Busayr'dan rivayet olunmustur, dedi ki: Ebu Abdullah'ın yanına girdim... Cafer es-Sadık dedi ki; Bizde Fatıma aleyhisselamın mushafı vardır.
— Fatıma mushafı da nedir? Dedim. Dedi ki:
— Sizin su mushafınız gibi üç misli (büyük bir) mushaftır. Allah'a yemin ederim ki onda sizin su Kur'an'ınızdan bir harf bile yoktur."


Yine Mekki surelerden olan, inşirah suresinden "ve caalna Alıyyen sıhrake" (Ali'yi sana damat kıldık) mealindeki ayetin çıkarıldığını iddia ederler. Hz Ali'nin ise Mekke'de iken Peygamberimiz'e damat olmadıgını bilmelerine rağmen bu iddiadan vazgeçmezler. Çünkü yapacakları yoruma en uygun surelerin ne zaman hangi olay üzerine geldiğini ve bunlarla ilgili peygamberimizin hangi uygulamayı yaptığının hiçbir önemi yoktur. Onların teviline uygun bir ayet ise bir önceki ve bir sonra ki ayetlerin anlam bütünlüğünün bozulmasına dahi dikkat etmeden bir yorum getirirler. İslam hakikati diye de iddiada bulunurlar.


Yine el-Kafi’de Abdullah (a.s)’dan gelen hadiste: “Kim Allah’a ve Resulüne itaat ederse, şüphesiz ki büyük bir kurtuluşa ermiş olur” (Ahzab suresi / 71. ayet) ayeti hakkında deniliyor ki :


“Ali’nin ve Ondan sonraki imamların velayetinde kim Allah’a ve Resulüne itaat ederse şüphesiz ki büyük bir kurtuluşa ermiş olur. Sözüne ekleyerek dedi ki: “Bu ayet bu şekilde indirildi”( el-Kafi: 414 / 1 ayrıca: el-Kummi: 206
Şia ravilerden birçoğu maalesef ki yalancılardan oluşmaktadır.


İşte bu yalancılardan birtanesi de yukardan beri rivayetlerini verdiğimiz meşhur muhaddisleri Cabir el-Ca'fi dir. Bununla ilgili Ebu Yahya el-Hamani “ Ebu Hanife'nin söyle söyledigini isittim: Gördüklerim arasında Ata'dan daha faziletli. Cabir el-Ca'fi'den daha yalancı kimse görmedim. (Mecelletül-Ezher, Sayı : 308, Sene 1372)
İslam dışı yorumları kurana monta etme calışmalarından birçok örneği bu calışmada görmek mümkündür.
Bunlardan bir misal; “Muhakkak ki biz bütün ümmetlerin içinde Allah’a imamlarla ibadet edin ve taguttan yani Ebû Bekr ve Ömer’den sakının diye birer rasûl yani imam gönderdik.” (Tefsîru’l-Burhân, 2/373; Tefsîru’s-Sâfî, 3/134; Tefsîru Nuru’s-Sakaleyn, 3/60) Sîanın en muteber tefsirlerinde geçen bu tahrifler o tefsirlerin sahiplerinin birer ictihadı degil onların batıl zanlarına göre imamlarına indirilen birer vahiydir. Dolayısıyla bu rivâyetler Sîa arasında tartışmaya açılamaz. Kesin doğru kabul edilir.
“Şüphesiz ki bu Kur’an en doğru yola iletir.”( İsra suresi / 9. ayet) ayeti hakkında; hadislerinde: Ebu Abdullah (a.s)’dan:dedi ki: “İmam’a iletir”( el-Kafi: 216 / 1) şeklinde yorumlanmıştır.


El-Kâfi nin Ebu Cafer (a.s)’dan çıkarttığı hadiste: ” Allah Peygamberine vahyetti: “O halde sana vahyolunana sımsıkı sarıl, muhakkak ki sen doğru yol üzeresin”( Zuhruf Suresi / 43. ayet) ve dedi ki: (yani Tefsir etti) “muhakkak ki sen Ali’nin velayeti üzerinesin ve Ali “doğru yolun” ta kendisidir.”( el-Kafi: 417 / 1
El-Kâfi’nin çıkarttığı başka bir hadiste: Ebu Abdullah (a.s) : “Andolsun ki Sana ve senden öncekilere vahyolundu ki: Eger sirk koşarsan amelin boşa gider ve hüsrana uğrayanlardan olursun”( Zumer suresi / 65. ayet) ve buna tefsir olarak dedi ki: “Yani eğer velayette ona başkasını Ortak koşarsan amelin boşa gider”. (el-Kafi: 427 / 1) Yani Eğer velayette Ali (r.a) a şirk koşarsan amelin iptal olur! Burada da “Allah’a şirk koşmayı” velayette sirk koşmak olarak tefsir ediyorlar. Bu da apaçık bir yalan ve uydurmadır
Yine bir başka örnek; el-Kâfi’nin Salim’den çıkarttığı hadiste: “Ebu Cafer (a.s)’a su ayeti Sordum: “Sonra biz O kitabı kullarımızdan seçtiklerimize miras bıraktık. Onlardan kimileri Kendilerine zulmeder, kimi orta yolu tutar, kimi de Allah’ın izniyle hayırlarda öne geçmek için Yarışır”( Fatır suresi / 32. ayet)
Ve dedi ki: “Hayırlarda yarışanlar; İmamdır. Orta yolu tutanlar; İmamı bilenlerdir ve Kendilerine zulmedenler ise; İmam’ı bilmeyenlerdir.( el-Kafi: 214 / 1)


Yine el-Kâfi’deki bir hadiste:
“Muhammed bin Fadl’dan ve O’da Ebu Hasan el- Madi’den: “Su ayetin tefsirini sordum:
“Onlar ağızlarıyla Allah’ın nurunu söndürmek istiyorlar.” ve O’da dedi ki: “Onlar ağızlarıyla Mü’minlerin Emirinin (Ali r.a) velayetini söndürmek istiyorlar” Sonra dedim ki: “Allah nurunu tamamlayacaktır?” O’da dedi ki: Allah İmameti tamamlayacaktır. Diğer ayette belirtildiği gibi : “Onlar ki Allah’a ve Resulüne ve indirdiğimiz nura (yani Kur’ana) iman ederler” ve burada da nur, İmamdır.
Sonra su ayeti okudum: “Müşrikler istemeselerde dinini, bütün dinlerden üstün kılmak İçin Peygamberini hidayet ve hak ile gönderen O’dur”( Saf Suresi / 9. ayet) O’da dedi ki: “Resulüne Velayeti Emreden O’dur. O hak din: Velayettir. Ve “dinini, bütün dinlerden üstün kılmak için” ayetini Okudum. O’da dedi ki: “Mehdi’nin kıyamı ile birlikte dinini diğer dinlerden üstün kılmasıdır.”
Ve sonra Allah dedi ki: “Kâfirler Ali’nin velayetini hoş görmeseler de Allah nurunu (kıyamEdenin velayetini) tamamlayacaktır.
Bende dedim ki, bu ayet böylemi indirildi? O’da “Evet, son okuduğum bu şekilde inmiş bir ayettir. Fakat ondan öncekiler tevildir. ” cevabını verdi.
Bende sonra dedim ki: “Bunun sebebi, onların iman edip sonra inkâr etmeleridir” (Munafikun Suresi / 3. ayet) ayetini okudum.
O da dedi ki: “Muhakkak ki Allah velayetde Resulüne uymayanları “münafıklar” olarak isimlendirmiştir. Velayet beyanını inkâr edenleri de sanki Muhammed (s.a.v)’i inkâr edenler gibi kılmıştır. Bunu Kur’an olarak indirdi: ve dedi ki “Ey Muhammed münafıklar sana vasiyetinin velayeti ile geldiklerinde derler ki: “Şahadet ederiz ki sen Allah’ın elçisisin derler. Allah’ta biliyor ki sen elbette onun peygamberisin. Ama şüphesiz ki münafıklar Ali’nin velayetini yalanlarlar!”


Şiiler genellikle Kur'an'ın eksik olduğunu söylemekle beraber bu eksikliğin nerelerde olduğu hakkında kendi arasında bir birliktelik yoktur. Her kol başka haşka yönlerde eksiklik aramıştır.


Sonuç olarak İnsanı şirke götürecek bu tür batıl akidelerinden, bu yalanlardan, iftiralardan ve bu saçmalıklardan Ali bin Ebi Talib, Hasan, Hüseyin ve Ali bin Hüseyin ve Cafer Sadık ve diğer Ehli beytin (Allah hepsinden Razı olsun) bu fikir ve düşüncelerle onların uzaktan ve yakıntan hiçbir alakası bulunmamaktadır. Bunlar onlar adına yapılmış düzmecelerdir. Bu nasıl oluyor denilirse, Bu durum şu andaki hırıstiyanların halini yansıtmaktadır. Hz İsa ben Allah ın oğlu değilim kulu ve resulüyüm demesine rağmen bugünkü İncil bunun tersini söylemekte hırıstiyanlarda Hz İsa nın getirdiklerine değil isa adına uydurulanlara inanmaktadırlar. İşte buradaki olayın islama yansıması Şiilerde görülmektedir.


Ciddi Şia Bilginlerinin Görüşleri:


İmamiyenin kitapları Kur'an'ın tahrif ve tağyirine dair bu tür rivayetlerle doludur ama meselenin esasını bilen ciddi bazı bilginler, bu tahrif iddialarını kesinlikle reddetmektedirler. Muhaddislerin başı sayılan as-Sadıık Muhammed ibn Babııye, Ehu Ca'fer Muhammed ibn al-Hasan at-Tıısı, Alemu'I-Hudıl as-Seyyid al-Murtaza, aş-Şeyh at-Tab rası, aş-Şahşahanı Molla Muhsin al-Kaşani ve Muhammed al-Cevad al- Belaği bunlardandır. Bu bilginleri tebrik etmek gerekir ancak, bunlara şunu sormak gerekmez mi?. En meşhur hadis kitaplarında kuranda yapılan tahriflerden bahsetmekte iken söz konusu bu aydın alimler bunu reddediyor. Bunu reddetmesi bunun doğru olmadığı inancında oldukları için. Pekiyi, Kuran a bile bu kadar iftira atılan ve hadis diye imamlara mal edilen aynı hadis kitaplarındaki diğer yalanlar ne olacak onlara neden aynı yüksek sesle karşı olduklarını söyleyemiyorlar!? Belli ki bu kitaplarda hadis mevzuunda da anlatılacağı gibi hadislerin büyük bir kısmı uydurma ve kasden islam düşmanlarınca imamlara söylettirilmiş sözlerdir. Bunlar ne olacak acaba!?


(Belki de onlarada sahip cıkmıyorlar ama bunu o toplumda söylemek her babayiğidin harcı değil!)


İran devrim lideri Humeyni “Kesful Esrar” isimli kitabında diyor ki: Nebi (s.a.v)’in Kur’an da İmamet konusunu açıklamasında geri çekilmesinin sebebi: kendisinden sonra Kur’an’ın tahrif edilmesinden korkması ve Müslümanlar arasında ihtilafların şiddetlenip bununda İslam’a tesir etmesidir. Ve su da apaçık görünüyor ki Eger Nebi (s.a.v) Allah’ın imamet konusunda ona vahyettigi tebliği yapmış olsaydı, şuan ki İslam beldelerinde Müslümanlar arasında ki bu ihtilaflar ve münakasalar patlak vermezdi”.(Kesful Esrar Sayfa149 155)


Bu söz Humeyninin Hz Peygamberimize bakış acısını apacık ortaya koymakta ve Hz Peygamberimiz suclanmaktadır. Çünkü işinde eksiklik gerçekleştirmesi, açıklaması gerekeni açıklamaması ile tahrif ilk önce onun tarafından başladı. Çünkü O İmamet ve İmamlar konusunda Rabbinin ona vahyettigini tebliğ etmemiştir. Ve İmamet ve İmamlar konusunda ona vahy inmesine rağmen O Kuran’da ki imamları ve imameti insanlara açıklamadı (!) bundan dolayı da ümmet O’nun vefatından sonra fitnelere ve ihtilaflara düştüler! Bunu söyleyenler ne kadar yanlış, söylenenler ne kadar da kötü…
Biz bu örnekleri vererek Şia’nın sayılamayacak derecede olan tahrif inancından bazı delillendirmeler yaptık. Sunu da vurgulayalım ki: Bu yalancı kavmin tahrif akidesinde, ayetlerin inişlerinde yaptıkları uydurmalar bin rivayeti geçmektedir. Şüphesiz ki bu yaptıkları tahriflerin tümünü toplayan bazı kitaplar bile yazılmıştır!
Tıpkı hicri 1320 yılında helak olmuş Hüseyin en-Nuri’nin “Fasl el-Hitab fi isbati tahrif-u kitabu rabbul erbab” isimli kitabı gibi.
Ve bu kitap ehli-beyte nispet edilmiş binden fazla yalan ve uydurma rivayetleri içermektedir. Prof. Dr. İhsan-ı İlahi Zahir “Şia ve Kuran” isimli kitabında bunların sahte delillerini ortaya dökmüştür ki, insanlar bu kavmin hakikatini bilsinler.